Sunday, January 29, 2012

Sektörlerin 2012 değerlendirmesi

Evrim Küçük'ün haberi

Bu yıl Avrupa borç krizi ve küresel ekonomiye ilişkin uyarılarla başladı. Bu yıl gelişmiş ülkelerin resesyona doğru sürüklenmesi, gelişmekte olan ülke ekonomilerinin hız kesmesi bekleniyor.

 The Economist, ekonominin yavaşlayacağı ve ticaretin hız keseceği yeni yılda dünya ekonomisini sırtlayan sektörleri neyin beklediğini analiz etti.

Buna göre, bu yılın en parlak sektörleri gelişmekte olan ülkelerin talebi sayesinde otomotiv, dijitalleşen eğlence, yaşlanan nüfusun yardımıyla sağlık-bakım ve arz-talep dengesine bağlı olarak metal ile madencilik olacak.

2012'nin en mutsuz sektörü ise borç krizinin yayıldığı bankacılık sektörü olacak gibi görünüyor. Ekonomik yavaşlama ile hükümetlerin teşvikleri azaltması, bankalar üzerinde kendini hissettirecek. Avrupa'da banka kredilerinde hacmin daralacak.

Sektörde ücretlerin düşmesi ve işten çıkarmaların sümesi bekleniyor. 2012 gayrimenkul ve telekom için de çok parlak değil. Asya'da hükümetlerin aldığı tedbirlerin etkisiyle gayrimenkul fiyatları gerileyecek. Cep telefonu pazarının hızla olgunlaşması  telekom sektörünün işini zorlaştıracak.

İŞTE THE ECONOMIST'İN ARAŞTIRMASINDAN ÖNGÖRÜLERİ

Otomotiv: Gelişmekte olan ülkelerden gelecek güçlü taleple dünya genelinde otomotiv satışları yüzde 8'den fazla artacak.

Eğlence: Dijital formatlar toplam harcamaların yüzde 30'u olacak. Video oyunları yüzde 8'lik büyümeyle lider olacak.

Sağlık ve bakım: Gelişen ülkelerde hızla yaşlanan nüfusun tedavisine yönelik uygulamalar sektörü küresel bazda yüzde 5 büyetecek.

Metaller ve madencilik: Belirsizlik, metallerde oynaklığı sürdürecek. Bakır fiyatlarının yüzde 7 yükselerek rekor kırması bekleniyor.

Enerji: Global enerji tüketimi 2012'de ılımlı bir artış gösterecek ve yüzde 3 yükselecek. En büyük talep artışı doğalgazda olacak.

Finans: Yavaşlama ve hükümetlerin teşvikleri azaltması, bankaları mutsuz edecek. İşten çıkarma ve ücret azaltma sürecek.

Gayrimenkul: Özellikle Asya'da konut fiyatlarındaki düşüşün sürmesi gayrimenkul sektörünü olumsuz etkileyecek.

Cep telefonu: Cep telefonu pazarı doyuyor. Hızlı büyümeye alışkın olan sektör, 2011'in büyüme hızının yarısına ulaşabilecek.

Dünya Gazetesi

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

Saturday, January 28, 2012

İznik'te araç şarampole uçtu: 4 yaralı

Alınan bilgiye göre, Aykut Tomruk'un (27) kullandığı 16 VT 979 plakalı otomobil, Müşküle-İznik yolu Ambalar mevkisinde yoldan çıkarak şarampole devrildi.

Kazada, sürücü Aykut Tomruk (27) ile otomobilde bulunan Samet Çakır (19), Recep Soykan (41) ve Niyazi Çakır (48) yaralandı.

Yaralılardan Aykut Tomruk ve Samet Çakır İznik Devlet Hastanesine, durumlarının ağır olduğu öğrenilen Recep Soykan ve Niyazi Çakır ise Gemlik Devlet Hastanesine kaldırıldı.

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

Başbuğ götürülürken yanındaki kişi!

Damla Güler'in haberi

İlker Başbuğ’a mahkemeden Silivri’ye götürülürken sivil ekip aracında Terörle Mücadele Şube Amiri eşlik etti. L Tipi Cezaevi’ne konulan Başbuğ, ilk geceyi tek kişilik geçici hücrede geçirdi.

Komşuları arasında Dursun Çiçek ve Alaattin Sevim var. Dün ilk ziyaretçileri oğlu ve kızı oldu. Avukatı, İlker Başbuğ’un psikolojisinin çok iyi olduğunu söyledi.

İşte Başbuğ'nun 12 Saatlik adliye maratonu

SADECE 10 DAKİKA DİNLENDİ

Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne önceki gün en sivil üç araçla ve asker korumalarıyla gelen Başbuğ, saat 13.30’da adliyeye giriş yaptı.

Başbuğ soruşturmayı yürüten özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız‘a yaklaşık 7 saat ifade verdi. Yaklaşık 50 soruya yanıt veren Başbuğ, 7 saatlik süre boyunca sadece bir kere 10 dakikalık mola istedi.

ADA ÇAYI İÇTİ

Başbuğ gün boyunca sadece ada çayı içti. Başbuğ’un savcılık sorgusu saat 20.30 sıralarında bitti ve mahkemeye sevk edildi. 23.30 sıralarında başlayan mahkeme ise yaklaşık bir saat sürdü.

Başbuğ’un tutuklandığına dair karar ise 00.30’da çıktı. Yaklaşık 12,5 saat adliyede kalan ve hem savcıya hem de mahkemeye ifade veren Başbuğ ’un çıkışta oldukça yorgun olduğu gözlendi.

TAKDİR MİLLETİN

Emekli Orgeneral Başbuğ, saat 01.20 sıralarında adliyeden çıkarıldı. Başı önde adliyeden çıkan Başbuğ aracına binmek üzereyken gazetecilere döndü ve “Türkiye Cumhuriyetinin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlandı. Takdir yüce Türk milletinindir ” dedi.

KORUMALARI BAHÇEDE

Başbuğ çıkışta sivil polis aracı ve polisler eşliğinde önce Yenibosna’daki İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürülerek sağlık kontrolünden geçirildi, buradan da Silivri Cezaevi’ne götürüldü.

İstanbul Terörle Mücadele Şube Amiri Başbuğ ’un yanına oturarak cezaevine kadar götürdü. Başbuğ’un kendi korumaları ise konvoy çıkana kadar adliye bahçesinde bekledi ve daha sonra başka bir araca binip adliyeden ayrıldı.

Vatan

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

'Okul mezunu olmak iş anlamına gelmiyor'

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, sürekli değişen dünyada insanın sahip olduğu bilgi ve yetenek aynı kalarak ayakta kalması ve başarılı olmasının mümkün görünmediğini ifade ederek, ''Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak, iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor'' dedi.

Dinçer, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ''Küçük İstanbul Buluşmaları''nda yaptığı konuşmada, toplantıda okunan hayat hikayesinin kendisini duygulandırdığını söyledi.

''Hocaların Hocası'' merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim ile ilgili bir anısını paylaşan Dinçer, ''Kendisinin tavsiyelerini dinledim ve 'Ben üniversitede kalıp bilimsel çalışma yapacağım' dedim. Bu benim için kritik bir karardı. 'Madem ben bilimsel çalışma yapacağım o zaman yüksek lisans yapacağım ve yabancı dil öğreneceğim' dedim'' diye konuştu.

Dinçer, üniversiteden mezun olduktan sonra bir tercih yapmak zorunda kaldığını anlatarak, ''Yüksek lisans programlarına gittim. Üniversiteye öğretim üyesi olarak girebilmek için 5-6 kez üniversitelerin yönetim kurullarında kabul edilmedim, sınavları kazanmama rağmen...'' dedi.

İnsanların hayatta bir yerlere gelebilmesi için karşısına çıkan engellerle mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Her öğrencinin bugünden itibaren geleceğe dair bir hayali, bir vizyonu olması gerekiyor. Ancak bu bir hüsn-ü kuruntu olmamalı. Bunun kişinin kabiliyetini ve potansiyelini içeren gerçekçi bir tarafı olmalı.

İnsanlar, başkaları tarafından ne kadar uçuk ve kaçık görülürse görülsün hayallerinin peşinden koşarsa onları gerçekleştirebilir. Hayalleri gerçekleştirebilmek için onun gerekliliklerinden başka bir şey düşünülmemeli.''

Milli eğitimde yeni sistem hedefi

Bir toplumda oturmuş bir yapıdan söz edilecekse bir sistemden bahsedilmesi gerektiğini ifade eden Dinçer, şunları kaydetti:

''Öyle bir sistem kurmalısınız ki, kuracağınız bu sistem çok açık, objektif, anlaşılabilir, herkesin bildiği, fark ettiği bir yapıya kavuşmalı. Herkes oyunun kuralını bilmeli ve herkes bugün bir yere başladığında ve o işin gereklerini yerine getirdiğinde nereye ulaşacağını görebilmeli.

Bunu yaptığınız zaman toplumdaki insanlar güven içinde olur. Ben de sürekli gittiğim her yerde bir sistem kurmayı, o sistemin ögeleri arasındaki ilişkileri tanımlamayı, o sistemin işleyiş süreçlerini ortaya koymayı, herkesin kurallarını bildiği bir oyun düzeni oluşturmayı önemsedim.

Milli Eğitim Bakanlığımda da aynı şeyi yapmak istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığında da kararları bir bakanın ya da bireyin verdiği, bazen öğrencinin, bazen öğretmenin, bazen de aile fertlerinin lehine kararların verildiği veya zaman içinde bunların da değiştiği bir yapıyı değil, istiyorum ki Türkiye'de öyle bir milli eğitim sistemi kuralım ki o sistemde öğretmenler hangi şartlarda öğretmen olacaklarını görsün, hangi şartlarda öğretmenlik yapacaklarını bilsin, kendi kariyer planlarına dair kafalarında bir fikir, bir hayal, bir plan oluşsun.

Bunun gereklerini yerine getirdikçe de kendi mesleki alanları içerisinde yükselerek bir kariyer oluştursunlar. Herhangi bir yere gelebilmek için çevrelerinde siyasetçileri tanıyan insanları aracı koyacak mekanizmalara tevessül etmeden, kendi planını yapıp o planı gerçekleştireceği açık, objektif bir sistemi tanımlayalım.''

Sistemin öğrencilere ve bakanlığa yönelik boyutu

Söz konusu mekanizmanın öğrencilere ve bakanlık çalışanlarına yönelik boyutuna da değinen Dinçer, şöyle devam etti:

''Öğrencilerimiz de bilsinler ki okula ne zaman başladığı, ne zaman bitirdiği ve bu süreç içinde neleri kazanıp, hangi bilgi ve yeteneklerle donanırsa mezuniyeti hak eder, hangi mezuniyetten sonra nereye daha kolay ulaşabilir, bunun kurallarını baştan sona bildiği bir yapı oluşsun. Aynı şekilde bakanlık çalışanları için de bu söz konusu.

Öyle bir mekanizmayı objektif bir şekilde kurmalıyız ki, kimin hangi görevleri, nitelikleri gerçekleştirirse o zaman belirli bir yere terfi ederek ulaşabileceğine dair kariyer planını önceden görsün.

Bu yapıyı objektif bir şekilde kurduğunuzda belki birçok arkadaşımın beni sıkça eleştirdiği gibi beşeri birtakım inisiyatiflere daha az yer kalacak, belki birilerinin şefkatine, merhametine çok gerek kalmayacak ama en en azından herkesin oyunun kurallarını bildiği bir mekanizmayı üretmiş olacağız.''

Dinçer, hayatta başarılı olmanın veya bir yerlere gelmenin temel dinamiklerini değişim, bilgi, eylem ve sevginin oluşturduğunu aktararak, ''Dünya sürekli değişiyor ve hiçbir zaman insanın sahip olduğu bilgi ve yetenek aynı kalarak ayakta kalması ve başarılı olması mümkün görülmüyor.

Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor'' dedi.

Değişimin yönünü de bilginin belirlediğine işaret eden Dinçer, ''Bilgi olmadan nitelikli karar vermek çok mümkün değil. Ancak bilmek yetmez. Pek çok insan pek çok bilgiye sahip olabilir. Bunlar hayata aktarılamazsa sahip olunan bilginin pek bir anlamı yok'' diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, sınava odaklı bir eğitim sistemi ve öğrencilerin bir şekilde dershaneye yönelmiş olmasının normal olmadığını belirterek, ''Zaman içinde sınavın ve özellikle dershane olan ihtiyacın azaldığı bir eğitim sistemi için hazırlık yapıyorum'' dedi.

Dinçer, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ''Küçük İstanbul Buluşmaları''nda öğrencilerin sorularını da cevaplandırdı.

Öğrenciyken bugün geldiği noktayı hayal edip etmediği sorulan Dinçer, siyasetçi olmayı hayal etmediğini, iyi bir bilim adamı olmayı düşlediğini belirterek, ''Sayın başbakanımızın etkisiyle hayatımın belirli bir safhasından sonra yön değiştirdim. O da beni buraya getirdi'' dedi.

Dinçer, müfredatta gereksiz bilginin olup olmadığının sorulması üzerine de bu soru için zihni bir hazırlık yaparak gelmediğini, bu yüzden aklına ilk geleni söyleyeceğini ifade ederek, ''Biz ilkokul kitaplarında ilkokul çocuklarına ilk yardım nasıl yapılır diye uzun uzun anlatıyoruz.

Bu kadar uzun anlatmanın gereği var mı? '112'ye telefon edin' diye öğretsek yetmez mi? Bunu yaptığımız zaman müfredatta birçok şeyi ayıklamış olacağız'' diye konuştu.

''Notla ölçüm sistemi doğru mu?'' diye sorulan Dinçer, şunları kaydetti:

''Bunun iki boyutu var. Notla ölçmemiz gereken dersler var, notla ölçmememiz gereken dersler var. Bizim sistemimizin ana sorunu bence her şeyi notla ölçüyor olmamız.

Sporla ilgili derslerin notla ölçülmesini tartışabiliriz. Müziğin, güzel sanatların ve benzerinin notla ölçülmesi gerekmediğini düşünüyorum. Not, matematik ve fen dersleri için önemli ölçüm aracı olabilir.''

Dinçer, SBS'de son duruma ilişkin soru yöneltilmesi üzerine de şunları kaydetti:

''Sınava odaklı bir eğitim sistemi, normal bir durum değil. Bütün çocuklarımızın bir şekilde dershaneye yönelmiş olması da çok normal değil. Biz okulumuzda öğrenmemiz gereken dersleri, yetenekleri, kazanımları sınıfımızda kendi öğretmenimizden almalıyız.

Bunun için eğitim sisteminin kendi içinde daha disipline olması, kendi çocuklarını başka öğretmenlere bırakmayacak, onları dershane olmaksızın kendini yetiştirecek iddiasının taşımasını arzu ediyorum. Bu açıdan ben zaman içinde sınavın ve özellikle dershaneye olan ihtiyacın azaldığı bir eğitim sistemi için hazırlık yapıyorum.''

Eğitimin öncelikli sorunu

Dinçer, eğitimin öncelikli sorunu ile ilgili bir soru üzerine de Türkiye'de işsiz olan insanların yüzde 60'dan fazlasının lise ve altı eğitime sahip olduğunu, üniversite mezunlarının da iş bulma oranının yüzde 72 olduğunu aktararak, ''Eğer bir toplumda yoksulluk, sağlık sorunları, gelir dağılımında eşitsizlik ve terör varsa, bunun arkasında eğitimsizlik var. Bu ülkede yaşam kalitesini yükseltmek, sorunları daha kolay çözmek istiyorsak mutlaka çocuklarımızı eğitmeliyiz'' dedi.

Milli Eğitim Bakanı Dinçer, eğitim sisteminin kendi içinde birden çok sorunu olabileceğine işaret ederek, ''2012 yılı için en önemli eğitim sorunu olarak öğretmenlerimizin kariyerlerinin iyi tanımlanması, öğretmenlik mesleğinin geliştirilmesi ve öğretmenlerimizin her kariyer basamağında çalışma şartları ve onların saygınlığını arttıracak tedbirlerin alınması olarak gördüm'' diye konuştu.

Bugüne kadar derslik sayılarını, mali kaynakları arttırdıklarını dile getiren Dinçer, ''Bütçeleri, derslik sayılarını arttırmak gerekir. Doğru ama öğretmenlerimiz en iyisi değilse diğerlerinin etkinliği zayıf kalır. Bunların hepsinin iyi kullanılması öğretmenlerin iyi kullanılmasıyla mümkündür'' dedi.

Dinçer, öğretmenlerin kendisinden maaşlarına zam ve kadro sözü gibi çeşitli vaatler beklediğini aktararak, ''Esas mesele öğretmenlik mesleğinin bu ülkede herkesin en akıllı, en kabiliyetli, en idealist insanların seçtiği bir mesleğe dönüştürmeyi, diğer iki sorundan daha öncelikli görüyorum.

Şuna inanıyorum, eğer bu ülkede en yetenekli insanları öğretmenliğe yönlendirebilirsek, öğretmenlerimizin başarısını arttırabilirsek, arkasından çalışma şartlarının iyileşmesi çok daha kolaydır ve peşinden gelecektir. Biz yeter ki bunların her birini çözebilecek uzun bir perspektife sahip olalım'' diye konuştu.

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

Yeni dünya rekoru onun oldu

Banque Populaire V adlı gemisiyle Fransa'nın Breast limanına dün akşam gelen Peyron ve mürettebatı, 48 gün, 7 saat, 44 dakika 52 saniyelik eski rekorun sahibi Fransız gemi kaptanı Franck Cammas'ın rekorunu 3 gün farkla kırarak dünyayı gemiyle en hızlı dolaşan gemi kaptanlarına verilen Jules Verne Ödülünü kazandı.

Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy, limana gelişinin ardından Kaptan Peyron'u telefonla arayarak başarısından dolayı kutladı.

Peyron rekoru kırdıktan sonra yaptığı açıklamada, ''Üstünüzden yük kalkıyor. İyi yapılmış bir işin ardından ortaya çıkan coşku ve tatmin duygusunu hissediyorsunuz. Çok gururluyuz ancak hız yüzünden çok yorulduk. Kımıldamayan bir yatağın keyfini çıkaracağız ve kafamızı yastığa vuracağız'' dedi.

Peyron'un kendisi gibi tanınmış bir gemi kaptanı olan kardeşi Bruno Peyron da başarılı kaptanlık kariyeri boyunca 3 kez Jules Verne ödülünü kazanmıştı.

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

'Üniversiteli olmak iyi iş anlamına gelmiyor'

Dinçer, Küçükçekmece Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ''Küçük İstanbul Buluşmaları''nda yaptığı konuşmada, toplantıda okunan hayat hikayesinin kendisini duygulandırdığını söyledi.

''Hocaların Hocası'' merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim ile ilgili bir anısını paylaşan Dinçer, ''Kendisinin tavsiyelerini dinledim ve 'Ben üniversitede kalıp bilimsel çalışma yapacağım' dedim. Bu benim için kritik bir karardı. 'Madem ben bilimsel çalışma yapacağım o zaman yüksek lisans yapacağım ve yabancı dil öğreneceğim' dedim'' diye konuştu.

Dinçer, üniversiteden mezun olduktan sonra bir tercih yapmak zorunda kaldığını anlatarak, ''Yüksek lisans programlarına gittim. Üniversiteye öğretim üyesi olarak girebilmek için 5-6 kez üniversitelerin yönetim kurullarında kabul edilmedim, sınavları kazanmama rağmen...'' dedi.

İnsanların hayatta bir yerlere gelebilmesi için karşısına çıkan engellerle mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Her öğrencinin bugünden itibaren geleceğe dair bir hayali, bir vizyonu olması gerekiyor. Ancak bu bir hüsn-ü kuruntu olmamalı. Bunun kişinin kabiliyetini ve potansiyelini içeren gerçekçi bir tarafı olmalı. İnsanlar, başkaları tarafından ne kadar uçuk ve kaçık görülürse görülsün hayallerinin peşinden koşarsa onları gerçekleştirebilir. Hayalleri gerçekleştirebilmek için onun gerekliliklerinden başka bir şey düşünülmemeli.''

-Milli eğitimde yeni sistem hedefi-

Bir toplumda oturmuş bir yapıdan söz edilecekse bir sistemden bahsedilmesi gerektiğini ifade eden Dinçer, şunları kaydetti:

''Öyle bir sistem kurmalısınız ki, kuracağınız bu sistem çok açık, objektif, anlaşılabilir, herkesin bildiği, fark ettiği bir yapıya kavuşmalı. Herkes oyunun kuralını bilmeli ve herkes bugün bir yere başladığında ve o işin gereklerini yerine getirdiğinde nereye ulaşacağını görebilmeli. Bunu yaptığınız zaman toplumdaki insanlar güven içinde olur. Ben de sürekli gittiğim her yerde bir sistem kurmayı, o sistemin ögeleri arasındaki ilişkileri tanımlamayı, o sistemin işleyiş süreçlerini ortaya koymayı, herkesin kurallarını bildiği bir oyun düzeni oluşturmayı önemsedim. Milli Eğitim Bakanlığımda da aynı şeyi yapmak istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığında da kararları bir bakanın ya da bireyin verdiği, bazen öğrencinin, bazen öğretmenin, bazen de aile fertlerinin lehine kararların verildiği veya zaman içinde bunların da değiştiği bir yapıyı değil, istiyorum ki Türkiye'de öyle bir milli eğitim sistemi kuralım ki o sistemde öğretmenler hangi şartlarda öğretmen olacaklarını görsün, hangi şartlarda öğretmenlik yapacaklarını bilsin, kendi kariyer planlarına dair kafalarında bir fikir, bir hayal, bir plan oluşsun. Bunun gereklerini yerine getirdikçe de kendi mesleki alanları içerisinde yükselerek bir kariyer oluştursunlar. Herhangi bir yere gelebilmek için çevrelerinde siyasetçileri tanıyan insanları aracı koyacak mekanizmalara tevessül etmeden, kendi planını yapıp o planı gerçekleştireceği açık, objektif bir sistemi tanımlayalım.''

-Sistemin öğrencilere ve bakanlığa yönelik boyutu-

Söz konusu mekanizmanın öğrencilere ve bakanlık çalışanlarına yönelik boyutuna da değinen Dinçer, şöyle devam etti:

''Öğrencilerimiz de bilsinler ki okula ne zaman başladığı, ne zaman bitirdiği ve bu süreç içinde neleri kazanıp, hangi bilgi ve yeteneklerle donanırsa mezuniyeti hak eder, hangi mezuniyetten sonra nereye daha kolay ulaşabilir, bunun kurallarını baştan sona bildiği bir yapı oluşsun. Aynı şekilde bakanlık çalışanları için de bu söz konusu. Öyle bir mekanizmayı objektif bir şekilde kurmalıyız ki, kimin hangi görevleri, nitelikleri gerçekleştirirse o zaman belirli bir yere terfi ederek ulaşabileceğine dair kariyer planını önceden görsün. Bu yapıyı objektif bir şekilde kurduğunuzda belki birçok arkadaşımın beni sıkça eleştirdiği gibi beşeri birtakım inisiyatiflere daha az yer kalacak, belki birilerinin şefkatine, merhametine çok gerek kalmayacak ama en en azından herkesin oyunun kurallarını bildiği bir mekanizmayı üretmiş olacağız.''

Dinçer, hayatta başarılı olmanın veya bir yerlere gelmenin temel dinamiklerini değişim, bilgi, eylem ve sevginin oluşturduğunu aktararak, ''Dünya sürekli değişiyor ve hiçbir zaman insanın sahip olduğu bilgi ve yetenek aynı kalarak ayakta kalması ve başarılı olması mümkün görülmüyor. Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor'' dedi.

Değişimin yönünü de bilginin belirlediğine işaret eden Dinçer, ''Bilgi olmadan nitelikli karar vermek çok mümkün değil. Ancak bilmek yetmez. Pek çok insan pek çok bilgiye sahip olabilir. Bunlar hayata aktarılamazsa sahip olunan bilginin pek bir anlamı yok'' diye konuştu.

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend

MHP'nin 'dalağı dışarıda' vekili dobra dobra anlattı

Deniz Güçer'in röportajı

‘Maaşımın tamamı Kocaeli Valiliği’nin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan 50 öğrenciye gidiyor. Vali kriterlere uygun olanları seçti’

‘Benimki ‘kral çıplak’ demekti. Milletvekilleri benim gibi düşünüyor ama ifade edemiyorlar bir tek Cemil Çiçek bu işin arkasında aslan gibi durdu’

Emekli milletvekillerinin maaşlarına yapılan zammın ardından twitter’a mesaj atarak, 11 bin liralık masraf tablosu çıkaran ve tartışma başlatan MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, VATAN’a konuştu. Türkkan’ın açıklamaları şöyle:

- Maaş zammı düzenlemesi sırasında en çok konuşulan milletvekili oldunuz. 11 bin liralık geçinme rakamı, nasıl bir rakamdır?

Bu bir örnekleme. Bazıları, “2 bin 500 liralık kiralık evde oturma” diye tenkitte bulundu. Arkadaş, Ankara’da möbleli bin liralık ev varsa orada oturayım da, ne fark ediyor? 11 bin lira, 9 bin 500’e düşüyor. Haydi biraz azalttık 7-8 bin lira. Ayrıca ben bunu rahatça söyledim çünkü, milletvekili maaşımı almıyorum. Mazbatamı aldığım gün, Kocaeli Valisi ile bir protokol yaptım. Maaşımın tamamı Valiliğin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan 50 öğrenciye gidiyor. Öğrencilerin seçimine müdahale etmedim, Vali kriterlere uygun olanları seçti. Yani milletten aldığımızı, millete verdik. Benim maaşla ilgili beklentim yok.

Peki twitter üzerinden yaptığınız bu çıkışın nedeni ne?

Özellikle Anadolu’dan gelen milletvekillerinin böyle harcamaları var. Herhangi bir lobinin adamı değilse, oradan ekstra maaş almıyor, iş takip etmiyor, aracılık yapmıyorsa, bu maaşla geçinmesi zor.

En büyük eleştiri, “Bu ülkede insanlar 700 liraya geçinmeye çalışıyor” oldu...

Öncelikle memlekette asgari ücret açlık sınırı bile değil, yokluk sınırıdır. Ama orada yazdığım geçim endeksi değil, milletvekilli harcamaları. İçinde ailesinin yemesi içmesi de yok! Bunu bazı milletvekleri yüzde 25 aşağı çeker, bazısı üzerine çıkar. Nitekim doğudan gelenler çok daha kötü durumda. Farklı bir şey söylüyorum: Milletvekiliyseniz, bu harcamaları yapıyorsunuz. Seçmen geldiği zaman giderken yol parasını istiyor. STK’lar otobüsle geliyor, parasını siz veriyorsunuz. Ben her hafta asgari 200 kişiyi ağırlıyorum... Bana göre milletvekili maaşı 500 lira olsun. O zaman oy verip sesleri çıkmayan 216 milletvekilini göreyim. Hatta emeklilik hakları da olmasın, sürüm sürüm sürünsünler. Çözüm bu mudur?

Yine de 11 bin lira ile 700 lira arasında çok büyük bir uçurum var...

Bir daha söylüyorum, özellikle asgari ücretle emekli olanlar yaşamıyorlar, sadece nefes alıyorlar. Bu Türkiye’nin acı gerçeğidir ve 10 yıl hükümette olan AKP’nin ayıbıdır. Asgari ücretle geçinenlerle ilgili resmi rakama da inanmıyorum. Çünkü çoğu işletme istihdama binen vergi yüklerinden dolayı çalışanlarını verdikleri ücretle değil, asgari ücretle gösteriyorlar. Bu nedenle rakamlarda çok cidi bir sapma var. Ancak bir kişi kişi bile olsa o yokluk sınırındadır ve olmaması gerekir. Bana göre asgari ücret 1500 liradan aşağı olmamalı. Ben sanayiciyim, bir tek gün asgari ücretle işçi çalıştırmadım.

Siz nasıl geçiniyorsunuz?

Kendi iş yerimden sağladığım ücretle geçiniyorum. Ama bir milletvekili mecburen o rakamı harcıyor. O eleştirenlerin hepsi buraya gelip, ‘Benim için şuraya telefon açar mısınız’ diyor. O da bir masraf.

Çiçek aslan gibi durdu

Çıkışınıza vekiller destek verdi mi?

Gizli destek verdiler. Öyle yürekli, açıkca ortaya çıkan bir kişi olmadı. Sadece Sayın Başkan Cemil Çiçek bu işin arkasında aslan gibi durdu. Bana göre takdir edilesi bir davranıştır. Madem öyle, tekrar ediyorum: Vekil maaşları 500 lira olsun. Herkes meccanen gelsin çalışsın. Ben öyle yapıyorum. Geçen gün eskiden Tarım Kredi Kooperatifleri Başkanı olan bir arkadaşın ayrılırken maaşının 46 bin lira olduğu söylediler. Mesela özel sektörde, orta ölçekli bir firmada genel müdür yardımcısı bile 15 bin liradan aşağıya çalışmaz. Ama burada esas mesele milletin yokluğuyla ilgili. Millet de haklı. Sen ona 700 lira asgari ücret söyleyeceksin, sonra milletvekili maaşlarına zam yapacaksın. Kesinlikle asgari ücret en az 1500 TL olmalı.

Peki milletvekillerinden hiç sizi eleştiren oldu mu?

Hayır. Neredeyse hepsi “maaş almadığın için senin söylemen daha doğruydu” dediler. Benimki “kral çıplak” demekti. Benim gibi düşünüyor ama ifade edemiyorlar. Yürekli olmak lazım. Bu arada geceyarısı çıkmasına karşıyım. Normal bir saatte milletvekillerinin saydığım harcamaları konuşulup, çıkarılabilirdi. Gece yarısı çıkmasının anlamı yoktu. Bakın orada 4 grubun imzası var. Bu saatten sonra yapılan her türlü söylem popülizmdir.

Sayın Bahçeli size tasarruf önereceğini söyledi. Görüştünüz mü?

Hayır. Sayın genel başkanımızla görüşmedik henüz. Ama tavsiyesine uydum, öğle yemeği yemedim (gülüyor). Benim liderim olduğu için söylemiyorum, kendisi son derece asil bir insandır. Ben siyaseti zaten Devlet Bey için yapıyorum. Aslında özel hayatımda da çok tasarruflu adamım.

Cumhurbaşkanı’nın vetosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tamamını veto etmedi. “Bakın, geri gönderin” demiş. İnsan inandığı bir şeye oy verir, inanmıyorsun vermeyeceksin. Verdiysen savunacaksın. Vatandaşa durumu izah etmek mümkün. Yeter ki düzgün ve samimi olun. Doğru düzgün de anlatılamadı.

Doğu’dan gelen vekiller daha mağdur dediniz, daha çok misafirleri olduğu için mi?

Onlara gelenler tam ihale gibi. Bir hafta, on gün kalanlar görüyorum. Milletvekili yemeğini, barınmasını karşılıyor. Ayrıca milletvekili olup iflas etmiş çok adam tanıyorum. Tamam çok para kazananlar da var. Millevekili iki hafta seçim bölgesine gitmese topa koyarlar. Arabasına tüp taktıran milletvekilleri var demiş Oktay Vural. Ben tanımıyorum ama inşallah jaguar alıp arkasına tüp taktırmamıştır (gülüyor)

Jaguarı olan milletvekili olabilir mi?

İş dünyasından geliyorsa, kazancı varsa olur. Ben popülizm yapamam. Aday olduğumda “Yerli arabaya bin” dediler. “Niye kandıralım insanları” dedim, binmedim.

‘Meclis’in yemekleri Kabataş Erkek Lisesi’nin karavanasına benziyor’

Meclis’te komik bulduğunuz bir şey var mı?

Meclis Başkanı ve başkanvekillerinin frak giymesi. Müsamerede gibi hissediyorum kendimi. Bu geleneksel bir iş, ritüel ve böyle olması güzel ama komiğime gidiyor. Sayın Çiçek’i uzun süredir tanıyorum. Papyon ve frakla gördüğümde kendimi gülmekten alamıyorum.

Meşhur koltukların görüntüsü ve konforu nasıl?

Çok kötü. Klima sistemi insanları hasta ediyor. Dikkat edin, Meclis’te hasta bitmiyor. Renklerin seçimi çok kötü. Eski Genel Kurul çok daha güzel ve kaliteliydi.

En iyi kim yönetiyor Genel Kurul’u?

Tartışmasız Meral Akşener. En kötü yöneten de Sağlam. Sağlam’ın Başkanvekili olması, ciddi bir trafik kazası.

Yemekhaneyi nasıl buluyorsunuz. Ucuz ve başarılı mı?

Hep aynı çeşit yemeklerden bıktık. Ben bir de bekar kalan bir milletvekiliyim, hep orada yiyorum. Ucuz ama başarılı olduğu konusunda hemfikir değilim. Benim gibi Ankara’da bekar kalan arkadaşlarımla akşamları eve gidiyoruz, ben yemek yapıyorum.

Kimlere yemek yapıyorsunuz?

Ali Torlak ve Celal Adan. Yurttan ve cezaevinden kalma güzel bir yemek yapma kültürüm var. Tüm yemekleri iyi yaparım. Meclis lokantasının yemekleri, bizim Kabataş Erkek Lisesi’nin karavana yemeklerine benziyor.

‘Şimşek’ten özür dilerim‘

Kürsüyü en iyi kim kullanıyor?

Eski dönemlerde ANAP Millevekili Alparslan Pehlivanlı vardı. Muhteşem hatipti. Onun gibi bir vekil olmak isterdim ama nerede. Şunu da söylemem lazım: Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le ilgili çok ciddi önyargılarım vardı. Bütçe görüşmelerinden sonra gidip özür diledim. Muhalefetin tüm sorduklarına en samimi cevapları veren, eleştirileri olgunlukla karşılayan isim Şimşek oldu. Muhalefet sonuçta her şeyi sorar ama büyük bir olgunlukla cevap verdi. Bence bütçe görüşmelerinin yıldızı Bakan Şimşek’tir. Beni çok şaşırtan bir bakan oldu.

‘Dalağı dışarıda bir adamım’

Twitterdan kadın milletvekillerine laf attınız, “Yağlı saçlarla geliyorlar” bile dediniz...

Ben dalağı dışarıda bir adamım. Birtakım şeyleri ifade etmekte çok zorlanmam.

İyi de pek nazik değil?

Bir, iki hanım arkadaşımız artık yağlı da değil, kalıp olmuş saçlar. İsim vermiyorum ama hakikaten öyle. İnsan temiz giyinmek, temiz olmak zorunda. Kadın erkek fark etmez. Çok kötü uyarı değildi. Ertesi gün tüm hanımlar fön çektirip gelmişti (gülüyor). Milletvekillerinin önemli bölümünü dışarıdan tanıyorum. Genel Kurul salonu ciddi bir tiyatro salonu gibi. İnsanlar kendilerini oynamıyorlar. Belki de bu işin şiarında var ama benimsemem zor. Üslubumu farklı kılamam ve 52 yaşından sonra yeni bir Lütfü yaratmam mümkün değil.

Gelir gelmez kavgalara karıştınız. Şu meşhur sallama meselesi...

Ben o gün Egemen Bağış’a yönelik konuşma yaparken, AKP’li bir milletvekili galiz küfürler ediyordu. Konuşma bitinceye kadar cevap vermedim. Bittikten sonra parmağımı sallayıp, “Yerinden küfür etmekle kabadayılık olmaz” dedim. “Parmağını sallama” deyince, “Yumruk da sallarım” anlamında o sözü söyledim. O yüzden özür dilemedim zaten. Mesela Melda Onur. Muhteşem giyinir Melda, bayılıyorum. TBMM’nin önemli bir rengi. Destekliyorum çünkü başkasını oynamıyor.

Haber Kaynağı : Haber7.com



Capturetr
yakamoz01 friend